Balcalı özel sektörü aratmıyor
Kamu hastanesi niteliğindeki Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi, özel hastaneleri aratmayan sağlık hizmetleriyle dikkati çekiyor
VURAL KÖSE
ADANA(GÜNAYDIN)- Çukurova Bölgesinin en büyük üniversite hastanesi konumunda olan ve binlerce kişinin şifa bulma umuduyla akın ettiği Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi ÇÜ’nün de gözbebeği konumunda. Teknolojinin sürekli yenilendiği günümüzde tıp alanındaki her yeni gelişme hızlı şekilde özel hastaneler tarafından halkın hizmetine sunuluyor. Kamu hastaneleri de bu gelişmeleri yakından takip etse de tıp alanındaki birçok yenilik ne yazık ki özel hastanelerin gerisinde kalıyor. Kamu hastanesi niteliğindeki Balcalı Hastanesi ise özel hastanelerin verdiği hizmetlerden geri kalmayan bir hastane olma özelliğini taşıyor. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Gürhan Sakman, kadınlarda en fazla görülen kanser türü olan meme kanserinin tedavisinde kozmetik cerrahi yöntemiyle memenin tamamı ve koltuk altı alınmadan hastaların daha konforlu, sağlıklı ve uzun ömürlü yaşamasının sağlandığını bildirdi. Adana’da kamu hastaneleri arasında meme kanseri tedavisinde kozmetik cerrahi yönteminin sadece Balcalı Hastanesi’nde verdiğinin altını çizen Doç. Dr. Sakman, “Bu iş özel sektör dışında Adana’da bir tek Balcalı’da yapılıyor. Parası olmayan bu işi yaptıramaz diye bir kanının olmaması lazım” dedi. Doç. Dr. Sakman’la meme kanseri tedavisini kozmetik cerrahi yöntemini konuştuk.
Gürhan Hocam, toplumda meme kanseri bir kadın hastalığı olarak bilinir. Bu doğru bir bilgi midir?
Erkeklerde de görülebilen bir kanser türü olmasına karşın meme kanseri kadınlık hormonundan kaynaklandığı için kadınların hastalığıdır ve kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Erkeklerde de görülebilir ancak meme kanseri olma oranı 100 kadına karşı 1 erkektir.
Balcalı Hastanesi’nde meme kanserine yakalanmış erkek hastanız oldu mu?
Geçen hafta bir erkek hastaya meme kanseri operasyonu yaptık.
Kadınlarda en çok görülen kanser türü dediniz. Bu hastalığa neden olan etkenler nelerdir? Beslenme alışkanlıklarının ya da çevresel faktörlerin etkisi var mı?
Çevresel faktörler çok önemli ama en önemli faktör kadın olmak. Hastalığın en önemli nedeni kadınlık hormonu olan östrojendir. Östrojene maruz kaldığınız oranda ve sürede meme kanserine yakalanma riskiniz artıyor. İnsanlar östrojene doğum kontrol ilaçlarıyla ya da menopoz sonrası tedavilerde de maruz kalabiliyor. Etkenler üzerinde yapılan çok fazla araştırma var. Çok doğum yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı söyleniyordu ama şimdi doğum yapılan yaş da önem kazandı. 20 yaşından 30 yaşına kadar çok doğum yapan kadınlarda koruyucu bir etkisi olduğu söyleniyor. Çocuk emzirenlerde kanser riski daha düşüyor. Ayrıca kansere neden olan genler de var. Erken yaşlarda spor yapanlarda adet dönemi geç başlaması nedeniyle östrojene maruz kalma durumu geciktiği için için meme kanseri riskinin azaldığı söyleniyor. Tüm bu risk faktörlerini alt alta koyduğunuz zaman en büyük risk faktörü yine östrojen hormonu olarak ortaya çıkıyor.
Meme kanseri konusunda geçmişe oranla toplumun duyarlılık düzeyi oldukça gelişti gibi görünüyor. İşin doğrudan içinde olan biri olarak bu doğru bir gözlem mi?
İnsanlar eskiden meme kanseri ilerledikten sonra çoğunlukla da hiç cerrahi işlem yapılmadan doktora başvururken, bugün farkındalık, teknolojinin ilerlemesi, birden fazla merkezin aynı anda birçok yerde açılıyor olması ve insanların artık daha rahat sağlık hizmetine ulaşabiliyor olması sayesinde erken tanının biraz daha fazla mümkün olmaya başladığını söyleyebiliriz.
Kanser türlerinin tamamında erken tanının çok önemli olduğu söylenir hep. Meme kanserinde de erken tanının önemi nedir?
Önceleri memelerin tamamını almamız, koltuk altını temizlememiz hatta kasların bir kısmını almamız hastayı son derece korkunç bir tabloya sokuyordu. Şimdi hastalıklı kısmı alıp kozmetik olarak hiç ameliyat olmamış gibi hastayı evine gönderebiliyoruz. Bunu yapabilmenin en önemli unsuru ise erken tanı. Erken tanı daha konforlu, sağlıklı ve uzun bir yaşam anlamına geliyor da diyebiliriz.
Hocam, hastalığın erken tanısının konulabilmesi için sanırım kadınlara da önemli bir görev düşüyor.Kadınların neler yapması gerekiyor?
Öncelikle ‘Gençlerde meme kanseri olmaz’ diye bir önyargının olmaması lazım. Kadınsanız meme kanseri riski altındasınız. Bu işin tedavisi erken dönemlerde çok daha kolay ve iyi yapılabiliyorsa o zaman bu iş kadının kendisine düşüyor. Öncelikle 20 yaşını geçmiş her kadının her ay düzenli olarak kendi başına meme muayenesini yapması gerekiyor. Bu önceleri işe yaramıyor gibi görünse de kişi önce kendi meme dokusunu tanıyacaktır ve sonra da en ufak bir değişiklik olduğu zaman bunu fark edip hekime başvuracaktır. Sonrasında ise 30 yaşını geçmiş herkesin mutlaka ve mutlaka yılda bir kez hiçbir şikayeti olmaksızın bir uzman hekimin muayenesinden geçmesi gerek. 35 yaşından sonra mutlaka bir mamografi çektirmeleri, 40 yaşından sonra da her yıl bir mamografi çektirip muayeneden geçmeleri gerekiyor. Eğer bunlar yerine getirilirse hastalığı erkenden yakalamış oluyoruz ve o zaman da iş çok kolaylaşıyor.
Meme kanseri için riskli bir yaş grubu var mı?
Avrupa ve Amerika’da meme kanserlerinin dörtte üçü menopoz sonrası dönemdeki hastalarda görülürken Türkiye’de durum tam tersi. Ülkemizde gençlerin meme kanserine yakalanma ihtimali daha yüksek.
Bu durumun nedeni nedir?
Nedenleri araştırılıyor ama net bir şey söylemek mümkün değil. Irkla, çevre koşullarıyla, birtakım hormonal reseptörlerle ilgili olabilir. Bizim hastanemizde de meme kanseri vakalarının yarısından fazlası menopoz öncesindeki gençlerin oluşturduğu hasta grubu. Dolayısıyla bu insanların kozmetiğe verdiği önem ve üzerimizdeki yük de daha fazla. Onun için bizim sorumluluğumuz artıyor.
Sohbetimizin başında önceleri tedavi sürecinde memenin tamamının alındığını söylemiştiniz. Meme kanserinde memenin tamamı alınmadan bir tedavi uygulanması mümkün mü?
Bu konuda birçok araştırma yapılmış. Eskiden memenin tamamı, hatta memenin üzerine oturduğu kasların alınması, koltuk altının temizlenmesi gerekebiliyordu bugün ise memenin tümörlü kısmını çıkartılıyor ve geri kalan dokuya ışın veriliyor. Eskiden olduğu gibi bütün cildi yakıp diğer organlara zarar veren ışınlar da yok. Bu hasta grubuyla memesi tamamen alınan hasta grubu karşılaştırıldığında onkolojik ve yaşam koşulları açısından hiçbir fark görülmemiş. Meme koruyucu cerrahi adı verilen bir yöntem. Bu on yıllardır Avrupa ve Amerika’da uygulanıyor. Bir o kadar süredir ülkemizde de uygulanıyor. Balcalı Hastanesi kliniğimizde de yaklaşık 10 yıldır bu yöntemi kullanıyoruz.
Bu yöntem, her aşamadaki meme kanserine uygulanabiliyor mu?
Meme koruyucu cerrahinin bir takım koşulları var. Hastalığın ileri derecede olmaması, yani erken tanının konulmuş olması gerekiyor. Tümör boyutunun meme boyutunun belli oranını geçmemesi gerekiyor. Bu tür hastalarda uygun kozmetiği sağlayabildiğiniz zaman bütün tümörleri meme koruyucu cerrahi yöntemiyle çıkartabiliyoruz. Sonra da geri kalan meme dokusuna ışın veriyoruz. Böylece hem iki meme karşılaştırıldığında sanki hiç ameliyat olmamış gibi bir durum ortaya çıkıyor hem de hasta hastalığından tamamen kurtulmuş oluyor.
Adana’da bu yöntem her hastanede uygulanıyor mu?
Adana’daki kamu hastaneleri arasında sadece Balcalı’da biz yapıyoruz.
Koltuk altının meme kanserindeki önemi nedir?
Koltuk altındaki lenf bezlerinde de kanser oluyor. Daha önce biz o bölgeyi de olduğu gibi temizliyorduk ama hastaların neredeyse yarısından fazlasında “kol ödemi” denilen hem hasta hem de yakınları için kabus gibi bir durum ortaya çıkıyordu. Şimdi biz bunu da ortadan kaldırabiliyoruz.
Kol altı için nasıl bir yöntem uygulanıyor?
Önce hastayı baştan aşağı muayene ediyoruz. Koltuk altında ele gelen bir lenf bezi yoksa “Biz bu hastanın koltuk altını koruyabiliriz” diyoruz. Tamamını çıkardığımız zaman bu hastalar kollarını kullanamaz, günlük işini yapamayacak hale gelebiliyorlar. Hatta bedeni kadar kolu genişleyen hastalar var ki gerçekten korkunç bir görüntü ve hastanın günlük fonksiyonunda çok ciddi bir kayıp oluyor. Bunu engellemek için meme başından ya da çevresine verdiğimiz bir mavi boyamız var. Bir de nükleer tıpla birlikte radyoaktif maddeler yardımıyla meme başından o maddeleri veriyoruz ve o koltuk altında meme dokusunun ilk döküldüğü lenfatik kanalı buluyoruz. Ameliyat sırasında patologlara veriyoruz. Onlar bunu değerlendiriyor. Kanser hücresi varsa yukarıda daha ilerisinde de kanser hücresi olma ihtimali yüksek olduğu için riske atmıyoruz ve koltuk altını olduğu gibi temizliyoruz. Bu durum yüzde 10-20’lik bir grubu oluşturuyor. Yani yüzde 80, en kötü ihtimalle de yüzde 50 oranındaki hastanın kol fonksiyonlarını tamamen koruyoruz. Yine bu yöntem de bölgemizde kamu hastaneleri içinde sadece bizim hastanemizde yapılıyor. Biz burada bunun eğitimini de verdik. O düzeyde biz bu işi yapıyoruz. Tecrübe ve teknik donanım gerektiriyor. Biz en iyi şekilde bunu yapıyoruz.
Peki, memesi alınmış olan hastalara yeni bir meme yapabilme olasılığı var mı?
Meme yapamayız diye bir endişe yok. Plastik cerrahı arkadaşlarımızla hastanın kendi vücudunun başka bir bölgesinden aldığımız kasından, yağ dokusundan cildinden bir meme dokusu oluşturma alternatifimiz var. Hastaya bunu söylüyoruz. Bir diğer yöntem de aldığımız memenin yerine silikon koyabilecek bir alan geliştirebilmek için balon yerleştiriyoruz. O balonun oluşturduğu boşluğa daha sonra bir silikon yerleştirerek tekrar orada bir meme oluşturabiliyoruz. Meme başı da oluşturmanın çeşitli teknikleri var.
Memesi alınan ya da alınması gereken hastalar psikolojik açıdan bir sorun yaşıyor mu?
Aile ilk önce geliyor ve ‘Biz ne olacağız diye öldük bittik mahvolduk’ diye yakınıyorlar. Biz de ‘Hayır bunun tedavisi var. Şu şu tedaviler’ diyoruz ama çoğunlukla ‘Ben hiçbirini istemiyorum. Ne mememi ne kolumu ne koltuk altımı isterim. Beni bu hastalıktan kurtar” yanıtını alıyoruz. Üç ay sonra pişman olabileceklerini de söylüyoruz ama ne yazık ki aynı durumla çok karşılaşıyoruz. Öncelikli meme cinsel bir organ olarak kabul edildiği için hastanın memesinin korunması çok önemli. Her şey bittikten sonra insanlar o kadar çok memelerinin derdine düşüyorlar ki. Eksik bir insan oldukları düşüncesine kapılıp keşke o zaman kurtarabilseydim diyerek birçok müracaat oluyor. Daha sonraki seanslarda da meme yapılabiliyor ama hastalar travmatik bir dönem yaşıyorlar. Bunu yaşatmamak lazım. Bizim burada önceliğimiz kanseri tedavi etmek, sonrasında ise ne kadar az organ kaybı, ne kadar iyi konfor ve kozmetikle, ne kadar az fonksiyon kaybıyla yapabilirsek o kadar iyi oluyor.
Adana’da bu operasyonların burada yapıldığını sanırım çoğu kişi bilmiyor değil mi?
Burada kayıpları minimize ederek bu işi bir şekilde yapıyoruz. İyi bir donanımımız var. En iyi düzeyde işler bir pozisyonda çalışıyoruz ve hastaların memnuniyeti de iyi düzeyde. İnsanlar da memnun ve bunu herkesin bilmesinde fayda var. Burada bu işler çok iyi şekilde yapılıyor. Bu iş özel sektör dışında da yapılabiliyor. En önemlisi de budur. Çünkü parası olmayan bu işi yaptıramaz diye bir kanının olmaması lazım. Böyle bir alternatifin olduğunu herkesin bilmesi lazım.
Gürhan hocam, son olarak halk arasında meme kanseriyle ilgili doğru bilinen yanlışları sormak istiyorum?
Toplumda ele gelen kitle ağrı yapmıyorsa tümör, kanser değildir şeklinde bir kanı var.Bu yanlış bir kanı. Memede ele gelen bir kitle aksi ispatlanana kadar kanserdir diye bir öngörümüz var. Meme kanseri genellikle ağrısızdır ama ağrılı da olabilir. İnsanlar ağrı varsa bu meme kanseri değildir diyerek hekime gitmezlik etmemeli.
Bir de bazen meme başında kabuklanma, akıntı, kanlı akıntı, meme cildinde çekilme olabiliyor ve insanlarımız bazen bunları önemsemiyor. ‘Sivilcedir ya da çamaşırım alerji yapmıştır’ diye düşünüyorlar, Bunlar en önemli sıkıntılar. Bu durumlarda mutlaka bir uzman hekime danışmak gerekiyor. Bir de meme de hiç ele gelen bir şey olmayabiliyor ama koltuk aklında lenf bezi olabiliyor. Buna da önemli bir şey değil iltihaptır geçer diyorlar. Bu tip durumlarda çok tanı koyduğumuz ve gecikmiş hasta var. Bazen hekimlerimiz de atlayabiliyor. Meme başında kanlı kabuklanmalar, iltihaplanmalar oluyor. Bu tip lezyonlara 10 günlük tedavi veriliyor ve geçmiyorsa artık biyopsi yapmak gerekiyor. Çünkü memede biraz fazla titiz davranmak lazım. Ülkemizde 10 kadından bir tanesi yaşamı boyunca meme kanseri olacak. Az bir oran değil ve hekim olarak bunu atlamanız kabul edilebilir değil. Onun için titiz davranmak lazım memeyle ilgili şikayetlerde.